38,2552$% 0.34
43,8333€% 0.15
51,0885£% 0.12
4.075,24%0,33
3.326,81%0,01
9.317,24%-0,84
28 Ocak 2025 Salı
Türk milliyetçiliği, Türkiye’nin siyasi ve sosyal hayatında her zaman önemli bir yer tutmuştur. Ama bu ideolojinin içindeki farklı fraksiyonların bir araya gelemeyişi, beraber hareket edemeyişi, gerçekten de ilginç ve karmaşık bir hikaye. Şöyle başlayayım.
Öncelikle, Türk milliyetçiliği dediğimizde, bir sürü farklı görüşün, yorumun, hatta bazen birbirine zıt ideallerin bir arada olduğunu görmeyenimiz yoktur değil mi? Bu fraksiyonlar, tarihsel olarak, Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren, birbirinden farklı şahsiyetlerin, farklı zaman dilimlerinde ortaya attığı fikirler üzerine şekillenmiştir. Mesela; Ziya Gökalp’in daha modern, entelektüel bir milliyetçilik anlayışı var; Nihal Atsız’ın ise daha sert, radikal bir milliyetçilik yaklaşımı. Bu iki görüş bile, nasıl farklılıkların olduğunu görmeye kafi…
Sonra 1960’lar, 70’ler, 80’ler… Milliyetçilik, daha da dallanıp budaklanıyor. Ama hepsi aynı şarkıyı söylemiyor. Bir yandan, daha seküler, modernist bir yaklaşımla milliyetçilik yorumlayanlar var; diğer yanda, dini unsurları da içine katan, daha muhafazakar bir milliyetçilik anlayışı. Bu iki farklı düşünce yapısı, bir araya gelmek bir yana, birbirlerinin varlığından bile rahatsız olabiliyor. Çünkü, milliyetçiliğin temelinde ne olduğu konusunda bile farklı düşünceler mevcut. Bir taraf, batılılaşmayı savunurken, diğeri, geleneksel değerleri ve muhafazakarlığı ön plana çıkarıyor.
Bir de, siyasi pragmatizm var. Milliyetçi partiler, iktidar olma veya iktidara yakın olma uğruna, ideolojilerinden ödün veriyor, farklı koalisyonlar ve ittifaklar kuruyorlar. Bu, kısa vadede belki kazanç sağlıyor ama uzun vadede, milliyetçiliğin özünü kaybetmesine, fraksiyonlar arasındaki güvenin azalmasına yol açıyor. Bir fraksiyon, diğerinin ideolojik çizgiden ne kadar saptığını görünce, ortak hareket neredeyse imkansızlaşıyor.
Son olarak, kişisel hırslar, liderlik mücadeleleri, hepsi bu fraksiyonların bir araya gelememesinde etkili. Her fraksiyonun kendi lideri, kendi kitlesi var ve bu kitleler arasında liderlik yarışı, zaman zaman ideolojinin dahi önüne geçiyor. Bu da, milliyetçiliğin birlik ve beraberlik rüyasını, bir türlü gerçeğe dönüştüremiyor.
Neticede, Türk milliyetçiliği, içindeki bu çeşitlilik ve farklılıklarla, bir yandan zengin bir ideoloji, ama diğer yandan da bir araya gelememenin, bir ve beraber olamamanın acısını yaşıyor. Bu fraksiyonların bir gün ortak bir zeminde buluşup, Türk milliyetçiliğini tekrar güçlü bir ideoloji haline getirebileceğini düşünmek güzel, ama şimdilik, bu yolda gidilecek daha çok yol var gibi görünüyor.
Bütün bunlara rağmen şu temennimi yazmadan yazıma son vermek istemiyorum; Türk milletinin birliği ve dirliği, hepimizin ortak paydasıdır. Bizler, aynı kökten gelen, aynı bayrağın altında gururla yaşayan, aynı dili konuşan insanlarız. Ancak, bugün karşımızda duran en büyük tehlike, kendi içimizdeki dağınıklık ve bölünmüşlüktür. Umarım birgün bir ve beraber hareket edebilmeyi öğreniriz.